İslami Rastgele Sözler:

"Her şeyin başı hamd ile başlar."

"Allah katında en sevimli işler, devamlı ve az da olsa yapılanlardır."

"İyi bir söz, sadaka olarak kaydedilir."

"Dua eden el, kırılmaz."

"Doğru sözlü olmak, imanın yarısıdır."

"Allah, kulunu sevdiği zaman onu imtihan eder."

"Bir günah işlediğinde hemen onu örtmeye çalış, çünkü bir günah diğer günaha sebep olur."

islam sözlük ve terim anlamı

Selamün Aleyküm Hikmet Fevzi Bereket , Burada


islam sözlük ve terim anlamı
SÖZLÜK



A
adap: 1. Töre. 2. Yol. yordam. 3. Ahlakın gerektirdigi gekilde konuşmak ve hareket
etmek
àdet: 1. Görenek. 2. Topluluk içinde eskiden beri uyulan kural, töre.
ahlak: 1. Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davraniş biçimleri ve
kurallar. 2. Huylar
amel: 1. Yapilan iş, eylem, fil. 2. Çalışma, didinme, davranıs, uygulama. 3. Bir kural
veya dini emrin yerine getirilmesi. 4. Dunya ve ahirette ceza veya mükâfat konusu olan
her türlü iş ve davraniş
amin: "Allah kabul etsin." anlamlarinda duaların arasinda ve sonunda kullanilan bir söz
arif: Çok anlayışlı ve sezgili (kimse)
ashap: Hz. Peygamber devrine yetişmiş, Müslüman olarak Hz. Peygamberi gömüş
onun sohbetinde bulunmuş ve Müslüman olarak ölmüş olan kimseler
aşure orucu: Muharrem ayınin 10. gunlerinde tutulan oruç
Azrail: 1. Dort büyük melekten biri, ölüm melegi. 2. Allah (c.c.) tarafindan insanlarin
canıni almakla görevli melek
B
Basar: 1. Görme, bakma, anlama, kavrama, sezme, tanima. 2. Goz, görme duyusu. 3
"Her şeyi bütün ayrıntılarıyla görmesi." anlaminda Allah'in (c.c.) zati sifatlarından biri.
Basir: "Kusursuz ve eksiksiz olarak tam gören; her yönden işlere vákif olan, olaylarin
içyüzünü bilen." anlaminda Allah'in (c.C.) sifatlarindan biri.
bereket: Bolluk, gürlük, ongunluk.
bilge: Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek (kimse), hakîm.
C-C
Cebrail: 1. Dört büyük melekten birinin ad. 2. "Allah'in kulu, Allah eri" anlamina gelen ve Allah (c.c.) tarafindan peygamberlere vahiy iletmekle görevlendirilmiş melek.
cemaat: 1. Bir imama uyup namaz kilan kişiler. 2. Insan kalabaliği, topluluk.
çadir: Keçe, deri, kil dokuma, sik dokunmuş kalin bez veya plastik maddelerden ya-
pilarak direklerle tutturulan, taşinabilir barınak.


D
darüssifa: Hastane.
davet: Insanları dine ve salih ameller işlemeye, Allah (c.c.) ve Peygamberine itaat
etmeye, iyilikler yapmaya, kötülüklerden sakındirmaya çalışmak, Islam'i tanitmak.
deger: 1. Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin degdiği karşılik
kiymet. 2. Bir seyin para ile ölçülebilen karşıliği, paha. 3. Ustün nitelik, meziyet.
derya: 1. Deniz. 2. Bilgili kimse. 3. Bir şeyin bol olduğu yer
diş kirası: Eski ramazanlarda iftara gidilen saray ve konaklarda misafirlere verilen
hediyeler için kullanılan bir tabir
dua kubbesi: Arasta ve çarşi esnafinin her sabah dükkänini açmadan önce altında Toplanıp dua ettiği kubbe ile örtülü bölüm.
düzen: Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam
sistem





E
ebabil: 1. Kirlangica gore kanatları daha uzun ve kavisli bir tür kuş, dağ kırlangicI 2
Kuran- Kerim de Ebrehe nin ordusunu helâk eden kuşlar hakkinda kullanılan bir tabir.
ebedi: Sonsuz, ölümsüz, bengi
edep: 1. Toplum toresine uygun davranma. 2. Iyi ahlak, incelik, terbiye
Ehl-i Beyt: Hz. Muhammed in (s.a.v.), kızı Fatıma (r.a.), damadı Hz. Ali (r.a.) ve torunlar Hz Hasan (r.a.) ve Hz. Huseyin'i (r.a.) içine alan ailesine verilen ad.
emanet: 1. Birine geçici olarak birakılan ve teslim alinan kişice korunmasi gereken
eşya, kimse. 2. Bir kimse ile birine gönderilen şey. 3. Eşyanın ücret karşıliği geici bir süre
birakildigi yer.
empati: Bir insanin, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularinı
ve duşuncelerini dogru olarak anlaması.
ensar: Hicret sirasıinda Hz. Muhammed'e (s.av.) ve Mekke'den Medine'ye göç eden
diger Muslumanlara kucak açip onlara her turiu destek veren Medineli Muslumanlar
erdem: 1. Ahlakin övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yigitlik, doğruluk vb. niteliklerin
genel adi, fazilet. 2. Insanın ruhsal olgunlugu.
Esmâ-i Hüsnä: Allah'in (c.c.) zatını, sifatlarını ve fillerini en gúzel şekilde tanımlayan
Allah a (c.c.) ait guzel isimler.
estetik: Sanatsal yaratınıin genel yasalariyla sanatta ve hayatta gúzelligin kuramsal
bilimi, guzel duyu. 2. Guzellik duygusu ile ilgili olan. 3. Guzellik duygusuna uygun olan
evrensel: 1. Evrenle ilgili. 2. Bütun insanlıği ilgilendiren, alemşümul, cihanşümul 3.Dünya olçüsünde, duünya çapinda

F
farz: Islam dininde akillı ve ergenlik çagina gelenler tarafindan yapılması kesinlikle
stenen ve terk edilmesi günah olan filler, emirler.
fazilet: 1. Kişinin iyilik yapmasini ve kötülüklerden uzak durmasıni sağlayan gúzel
davranişlar. 2. Erdem.
fena: 1. lyi nitelikte olmayan, kötü. 2. Uzücü. 3. İstenilen ve gereken nitelikte olmayan
kmse). 4. Hoşa gitmeyen, rahatsiz edic
fidye: Esaretten kurtuimak için veya yerine getirilmeyen yahut kusurlu olarak eda
edlen bazi ibadetlerin telâfisi amaciyla ödenen bedel.
itre: 1. Ramazan ayınin sonunda gücü yeten Müslümanin ödemekle yükümlü oldugu
5.adaka. 2. Fitir sadakası.
G
giybet: Dedikodu.
göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak beli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer degistiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün.
görgü: Bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygi ve incelik davranışlan,
terbiye.
gülbenk: 1. Bazi dinî ve resmî törenlerde belli bir makamla okunan dua. 2. Alevi-Bel taşi geleneğinde bir dua çeşidi.
günah: Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış, vebal.

H
hadis: 1. Söz, haber. 2. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) sözleri, filleri ve takrirleri
halife: Hz. Muhammed 'in (s.a.v.) vekili olarak Müslumanlarin imamligini ve din ko
yuculuğunu yapmakla görevli kimse. 2. Hükümdar.
haram: 1. Dinen sorumluluk çağına ulaşmış olan herkese, Allah 'in (C.c.) yapilmasin
kesin olarak yasakladiği söz ve davraniş. 2. Yasak.
hat: 1. Cizgi. 2. Yazı. 3. Ayet ve hadis metinlerini veya güzel sözleri, değişik yazı sti
ile göze hoş gelecek şekilde levhalar üzerine yazma sanati.
hatim: 1. Kur'an'in tamamini okuma. 2. Sona erdirme, bitirme.
hatip: 1. Konuşmacı. 2. Cuma ve bayram namazından once camilerde hutbe okuyan oru kimse.
haya: Utanma duygusu, utanç, utanma, sikilma.
helal: 1. Dinin kurallarına aykıri olmayan, diní bakimdan yasaklanmamiş olan. 2. Kurallara, geleneklere uygun.
hicret: 1. Hz. Muhammed'in (s.a.v.), Mekke'den Medine'ye göç etmesi. 2. Hz. Muhammed (s.a.v.) ve diğer Müslümanların 622 yilinda Mekkeli müşriklerin baskiları sonucu
Medine ye göç etmeleri olayı.
hidayet: Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu.
hikmet: 1. Bilgelik. 2. Allah'1 (C.c.) gereği gibi bilme bilgisi. 3. Insanı cahilce davranışlardan alikoyan şey. 4. Oğüt verici söz.
hitap: Sözü birine veya birilerine yöneltme, seslenme.
hutbe: Cuma ve bayram namazlariı başta olmak üzere bazı ibadet ve törenlerin ye
ne getirilmesi esnasinda topluluğa karşI yapilan konuşma.
huy: 1. Insanın yaradilış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat. 2. Alışkanlik.
İ
ibadet: 1. Boyun eğme, itaat etme, saygi duyma, 2. Allahin (c.c.) insanlara emreti
ve insanlanın da Allah'a (c.c. ) karşı yapmakla yükümlü oldukları tüm davranişlar.
iblis: 1. Seytan. 2. Kötü, düzenci kimse.
iftar: Oruç tutan bir kimsenin, güneşin batıp akşam vaktinin girmesiyle beraber yivio
içmeye başlamasiI, başladiği orucunu bitirmesi.
ihlas: 1. Temiz sevgi ve yürekten bağlılık. 2. Ibadetlerdeki içtenlik. 3. Kuran- Kerim'deki bir surenin adı.
ilah: 1. Tapilmaya lâyık görülen yüce varlık. 2. Allah.
ilahi: Allah'i (c.c.) Övmek, ona dua etmek için yazılıp makamla okunan dini şiir,
iletişim: 1. Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalanna
aktarilması. 2. Telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yüritulen
bilgi alişverişi, bildirişim, haberleşme.
imsak: Havanıin aydinlanmaya başlamasından itibaren güneşin batişina kadar yeme
içme ve orucu bozan diğer şeylerden kaçınma.
imsakiye: Ramazanda imsak vaktini ve namaz vakitlerini gösteren çizelge.
inkar: 1. Yaptiğını, söyledigini, tanık olduğunu saklama, gizleme, yadsıma. 2. Kabul
etmeme, tanimama.
irade: 1. Bir şeyi yapip yapmamaya karar verme gücü, istenç. 2. İstek, dilek.
israf: Gereksiz yere para, zaman, emek...vb. harcama, savurganlik, tutumsuzluk.
istişare: Birinin veya bir topluluğun fikrini sorma, görüşünü alma, danışma.
K
Kadir: 1. Kuvvetli, güçlü, kudret sahibi. 2. Değer, onur, kıymet, şeref. 3. Allah'in (c.c.) adlanndan biri.
Kadir Gecesi: Kur'an-i Kerim in inmeye başladığı ramazan ayınin yirmi yedinci gecesi.
käinat: 1. Evren. 2. Dünya.
kalfa: Cırakla ustalık arasında yer alan zanaatçı.
kamet: Camilerde farz namaza kalkmak için okunan ve ezan lafızlarına benzeyen
sizlerdir. Ezandan farkı ise, "hayya ale'1-felâh" cümlesinden sonra "kad kâmeti's-selâh"
cimlesinin eklenmesidir.
kandil geceleri: Müslümaniarca mübarek sayılıp kutlanan özel geceler.
kaza: 1. Can veya mal kaybina, zararına neden olan kötü olay. 2. Vaktinde kilinmayan
namazi veya tutulmayan orucu sonradan yerine getirme. 3. Allah'in (c.c.), ilmiyle takdiretigi şeylerin zamanı gelince meydana gelmesi.
kefaret: 1. Bir günahi Allah'a (c.c.) bağışlatmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç. 2. Diyet.
Kerbela: 1. Irak sınırları içinde bulunan bir şehir. 2. Peygambermizin torunu Hz. Hüseyin in (r.a.) Kerbela 'da şehit edilmesi dolayısiyla bu olaya verilen ad.
Kevser: 1. Cennette bir havuzun adı. 2. Kur'an-i Kerim'in bir suresi. 3. Maddi ve manevi çokluk, kalabalik.
Kıble: 1, Müslümanlarin namaz kilarken yöneldikleri Käbe'nin bulunduğu yön. 2. Bulunduğu yerden Käbe yi gösteren yön.
Kibar: Davranış, düşünce ve duygu bakimindan ince ve nazik olan kimse.
kibir: Kendini beğenme, başkalarindan üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur,
konuk: Bir yere veya birinin evine kisa bir süre kalmak için gelen kimse, misafir.
kubbe: Yarım küre biçiminde olan ve yapiyı örten dam, kümbet.
kudret: 1. Güç, erk, iktidar. 2. Allah'in (c.c.) sadece kendisinde var olan sonsuz gücü ile dliedigi her şeyi hiçbir zorlukla karşilaşmadan yapması.
kurban: 1. Belli nitelikleri olan bir hayvanı belirli günlerde ibadet niyetiyle usulüne
uygun bir biçimde kesme. 2. Dinin buyruğunu veya bir adağı yerine getirmek için kesilen
tayvan
Kureyş: Hz. Peygamberin mensup olduğu Arap kabilesi.
Kulliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, küphane, hastane vb. yapiların bütünü.
kültür: 1.Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratilan bütün maddî ve manei
değerler. 2. Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütüni
kümbet: 1. Kubbe. 2. Koni, piramit biçiminde dami olan, yuvarlak veya köşeli yapı.
M
mabet: 1 lbadet edilen yer, tapinak, ibadethane. 2. Müslümanların toplu olarak . ibadet edebilmelen için yapilmış olan yer, cami, mescit.
mahremiyet: Gizlilik, kişisel gizlilik.
mahya: Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasina gerilen ipler üzerine kan.
dil veya elektrik ampulleriyle yazilan yazı veya yapilan resim.
makbul: 1. Kabul edilen. 2. Beğenilen, hoş karşılanan.
manevi: 1. Maddi olmayan. 2. Manaya ait, manayla ilgili.
mani: Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyakli olan, daha çok hecenin ye
dili olpüisüyle söylenen halk şiiri.
meal: 1. Anlam, kavram, mefhum. 2. Kur'an ayetlerini her yönüyle aynen çevime iddiasr olmaksizin başka bir dile çevirme, yakıin anlamlar verme.
medrese: Islam ülkelerinde, genellikle Islam dini kurallarına uygun bilimlerin okutudugu yer toplu olarak ibadet 
melaike: Melekler.
melike: 1. Kadin hükümdar 
merhamet: Bir kimsenin veya bir başka canlinin karşilaştiği kötü durumda duyulan üzüntü, acima, şefkat.
mescit: Genellikle minaresiz, küçük cami.
Mevla: 1. Efendi, sahip, malik. 2. Allah (c.c.).
mibrap: Cami, mescit...vb yerlerde Käbe yönunu gösteren, duvarda bulunanumdan duyulan
an ve imama aynilmiş olan oyuk veya girintili yer.
Mikäil: 1. Kurlan'da adi geçen dört büyük melekten biri. 2. Tabiat olaylarinın oluşumu 
ve rızıkların dağitimı ile görevli olan melek.
minare: Camilerde muezzinin ezan okudugu, sala verdigi, şerefesi olan, çoğunlukla taştan, yüksek ve ince yapi.
minber: Camilerde hutbe okunan merdivenli, yüksekçe yer.
muhabbet: 1. Sevgi. 2. Dostça konuşma, yårenlik.
mukabele: 1. Karşilık verme, karşılama, karşilik. 2. Toplu yerlerde yüksek sesle ha-
tim okunurken Kur'an okumasinı bilenlerin gözleriyle Kuran'i takip etmesi, bilmeyenlerin
dinlemesi
musiki: 1. Müzik. 2. Kulağa hos gelen sesler dizisi.
mübarek: 1. Kutlu, kutsal. 2. Uğurlu: 3. Çok saygı duyulan.
müsamaha: Bağişlama, kolaylık gösterme.
müstehap: Dinin yapılmasıni hoş gördüğü, tavsiye ettiği ama yapılmasini zorunu
kilmadigi işler
mütevazi: 1.Alçak gönüllü. 2. Gösterişsiz.
N
nafile: Farz ve vacip dişinda sevap kazanmak amaciyla yapilan ve Hz. Peygamberin de yapmiş olduğu ibadetler ve davranışlar.
nankör: Kendisine yapilan iyiliğin değerini bilemeyen, iyiliğe kötülükle karşılik veren.
nefes: 1. Soluk. 2. Şifa amacıyla hastaya okunan dua. 3. Bektaşi ve Alevilerin görüş
ve düşuncelerini belirtmek için yazılmış şiir.
nefis: 1. Ruh, can, akıl, insanin şahsı, bir şeyin varlığı. 2. Kötülüğü emreden benlik.
nesil: Aynı çağda yaşayan ve hemen hemen ayni yaşta bulunan kimselerin tümü,
kuşak
nezaket: Başkalarina karşi saygilı ve incelikle davranma, incelik, naziklik, zarafet.
niyaz: Yalvarma, yakarma.
O-0
oruç: Sorumluluk çağina gelmiş olan Müslümanların ibadet niyetiyle imsak vaktinden itibaren, güneşin batişina kadar yeme ve içmeden uzak durnmaları.
öneri: 1. Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif. 2. İncelenmek
için ileri sürülen şey.
örf: Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek.
P
peygamber: 1. Resul, elçi, nebi, yalvaç. 2. Allah'in (c.c.) göndermiş olduğu inanç
esaslarin1, ibadet biçimlerini, ahlaki kuralları, tüm emir ve yasaklarını bildirmek, insanlara güzeli, doğruyu ve yanliş olan seyleri açıklamak üzere görevlendirdiği ve vahiyle
desteklediği seçilmiş insan.
put: Bazi ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanilan canlı veya cansız nesne.
putperest: Puta tapan.
putperest

R
Ranim: 1, Koruyan, aciyan, merhamet eden. 2. Ahirette sadece müminlere merha-
met eden anlamina gelen Allah'in (c.c.) isimlerinden biri.
rahip: Hristiyanlarda genellikle manastırda yaşayan evlenmemiş papaz, kesiş.
Rahman: "Dünyada, bütün canlilara sefkat gösteren, mümin kâfir ayrimi yapmaksınızin insanlara merhamet eden, her türlü nimeti sürekli veren, rahmeti sonsuz olan."
anlaminda Allah'in (c.c.) isimlerinden biri.
rahmet: Birinin suçunu bağğişlama, yarligama ve merhamet etme.
rizik: 1. Yiyecek, içecek şey, azık. 2. Allah'in (c.c.) bütün yarattıklarına verdiği nimet
S
sabir: AcI, yoksulluk, haksızlık gibi üzücüù durumlar karşiSinda ses çikarmadan onlarin geçmesini bekleme erdemi.
sahur: Oruca hazirlik amaciyla imsak vaktinden önce yenen yemek.
sala: Müslümanlari bayram veya cuma namazina çağırmak, bazı yerlerde cenaze Kilinacak namazı haber vermek amaciyla minarelerde okunan dua.
Samed:"Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her șeyin varligi ve varliginin devamı kendisine bağli bulunan, tüm var olanların başvurup yardim dileyecegi tek varlik" anlamind Allah'in (c.c.) isimlerinden biri.
samimi: 1. İçten (duygu vb.). 2. Candan, açık yüreklikle davranan
selamet: 1. Esen olma durumu, esenlik. 2. Her türlu korku, tasa ve tehlikeden uzak güvende olma durumu.
Semi: "Gizli ve açık her şeyi duyan, insanin kalbinden geçenleri bile işiten." anlamin da Allah'in(c.c.) isimlerinden biri.
sevap: 1. Hayırlı bir davranış karşısinda Allah (C.c.) tarafindan verilecek olan ödul
2. Allah (C.c.) tarafindan ödüllendirileceğine inanıilan davraniş.
suhuf:1. "Sayfa" kelimesinin çoğulu olup "sayfalar anlamina gelir. 2. Peygamberler
den bazilarına verilen küçük kitapçıklar, risaleler.
sünnet: Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Müslümanlarca uyulması gerekli sayılan davranişları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu sözleri.
sürur: Sevinç.
Ş

sefkat: Aciyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik.
Şehit: Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse.
Şükür: 1. Mutlu bir olay veya durumdan, yapilan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme. 2. Allah'in (c.c.) verdiği nimetleri yerli yerince kullanma.
T
tan: Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir.
tapmak: ibadete etmek, aşırı bağlılik göstermek.
tasavvuf: islâm'in zâhir (açık) ve bâtın (gizli) hukumleri çerçevesinde yaşanan.manevi hayat tarzi.
taziye: ölen kimsenin yakınlarına başsağlığıi dileme.
tebliğ: 1. Bildirme, haber verme. 2. Peygamberlerin vahiy yoluyla Allah'tan (c.c.) gelen ilahi hükümlerin hiçbirini gizlemeden, eksiltmeden ve herhangi bir ilavede bulunmadan olduğu gibi insanlara bildirmesi.
tekne orucu: Çocukların, oruca alişmaları için gunun belli bir süresinde tuttuka oruç.
teravih: Ramazan ayı boyunca, yatsI namazindan sonra genellikle yirmi rekat olarak kilinan namaz.
teşvik: isteklendirme, özendirme.
tevhid: 1. Birleme, bir seyin bir olduğuna karar verme, tek kilma. 2. Allah'1 (c.c) zatinda, sifatlarında ve fillerinde bileme, tek ve eşsiz olduğuna inanma, O'na hiçbir şey
şirk koşmadan ibadeti yalnizca Allah (c.c.) için yapma.
tövbe: işlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya kara verme.
türbe: Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan yapi.
U-U
uygarlik: 1. Uygar olma durumu, medeniyet, medenilik. 2. Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevî varlıklarınin, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet.
uzay: 1. Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza, mekân. 2. Bütün gök
cisimlerinin içinde bulunduğu sinırsiz boşluk.
uzlaşmak: Aralarıindaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşilıklı anlaşmak.
ümmet: Hz. Muhammed'e (S.a.v.) inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü.
V
vaaz: 1. Cami, mescit gibi yerlerde yapılan dinî konuşma. 2. Bir kimseye kalbini yumusatacak, kendisini iyiliğe götürecek biçimde söz söyleme.
vaaz kürsüsü: Camilerin içinde vaaz vermek için yapılan hafifçe yüksek yer.
vacip: 1. YapilmasI gerekli, zorunlu olan. 2. Dince yükümlü sayılan insanlarin yerine
getirmesi zorunlu olan işler, farz emirler.
vahiy: Alah'in (c.c.) peygamberlerine iletmek istediği mesajları doğrudan doğruya
veya melek (Cebrail) araciliğiyla bildirmesi.
vahiy kâtibi: Peygamberimize gelen vahiyleri, onun emri ile yazan sahabeye verilen isim
vahiy meleği: Peygamberlere vahiy getirmekle görevli melek (Cebrail)
vaiz: ibadet yerlerinde öğüt niteliğinde dinî konuşmalar yapan kimse, öğütçü.
vecize: 1. Özdeyiş. 2. Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kisa ve kesin bir biçimde
anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.
vicdan: Kişiyi kendi davranişlari hakkinda bir yargida bulunmaya iten, kişinin kendi
ahlak değerleri üzerine dolaysiz ve kendiliğinden yargilama yapmasini sağlayan güç.
Z
zalim: Acimasiz ve haksız davranan, kiyici, zulmeden.
zarif: 1. Çekicilik, biçim, görünüş, durum, konuşma ve davranişlariyla hoşa giden, be-
genilen. 2. Hoşa gider bir biçimde konuşan ve davranan.
zekat: Müslümanlikta, zenginlerin sahip olduğu mal ve paranin belli bir kisminin dağitilmasinı öngören islam'in beş şartından biri.
zulüm: Güclü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasıni uğrattiği kötü
durum, kaygı, eziyet, cefa.
















Yorum Gönder

Selamün Aleyküm [Selâmet Cevap],

Blogumuzda yayınladığımız dini içerikler hakkındaki düşünceleriniz bizim için önemlidir. Bu yazı hakkındaki görüşlerinizi aşağıdaki yorum formu aracılığıyla bizimle paylaşabilirsiniz.

Yorumlarınızı okuyup yanıtlamaya çalışacağız. Ancak, lütfen saygılı bir dil kullanmaya özen gösterin. Yorumlarda, herhangi bir dinî, siyasi veya etnik ayrımcılık yapılmasına izin verilmeyecektir.

Sitemizdeki diğer dini içerikler hakkındaki görüşlerinizi de bizimle paylaşabilirsiniz. Bizi takip etmeye devam edin ve katkılarınız için teşekkürler.

Allah'a emanet olun,

[Selâmet Cevap]

Dua ederiz dua bekleriz
Selam ile dua

Daha yeni Daha eski

Anında haberdar olmak için selamet cevap mobil uygulamasını indir

Anında haberdar olmak için selamet cevap mobil uygulamasını indir
İndirdin mi cansın güzel kardeşim