Bediüzzamanın Son Günleri




Takvim yaprakları 20 Ramazan 18 Mart 1960 Cumayı göstermekte...

Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ'da şiddetli hastadır. 
Dr. Tahir Barçın gelerek serum verir, iğne yapar. Doktorun ifadesine göre, ağır zatürredir. Serum ve iğneden sonra biraz dalar. Az sonra gülerek uyanan Bediüzzaman'ın, o esnada başında bulunan Zübeyir Gündüzalp, Hamza Emek ve Doktor Tahir Barçın'a:

"Kardeşlerim! Risale-i Nur bu vatana hâkimdir. Mason ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz sıkıntı çekeceksiniz. Fakat sonunda çok iyi olacak" der.

Bu sözleri üç defa tekrarlayan Bediüzzaman yine daldı.

Sabahleyin doğruldu. Sanki hiç hastalığı yokmuş gibi giyindi, abdest aldı ve sabah namazını kıldı. Namazdan sonra diğer talebelerini de çağırttı. Hepsi ile ayrı ayrı kucaklaştı, vedalaştı. Onlara hitaben: "Allah'a ısmarladık! Ben gidiyorum" dedi. Gözleri yaşlı idi. Her zaman "Merak
etmeyiniz kardeşlerim, ben yakında geleceğim" diyen Bediüzzaman bu sefer öyle bir şey demiyordu. Vedalaşıyor, sanki bir daha dönmeyeceğini hissettirmek istiyordu.
Emirdağlı dost ve talebeleriyle vedalaştı ve Isparta'ya hareket etti.

Bediüzzaman Said Nursî'nin Isparta'da Ramazan onbeşine kadar sıhhati normaldi. Yatsı namazlarını kendisi, teravihi ise talebesi Tahiri Mutlu kıldırıyordu.

Talebelerini çağırarak onlara, "Evlâtlarım çok perişanım, çok
rahatsızım. Fakat hiç merak etmeyin. Risale-i Nur on misli fazlasıyla benim vazifemi yapıyor. Bana hiç ihtiyaç bırakmıyor" diye gideceğini, artık vefat edeceğini bildirdi.

Talebeleri sırayla başında nöbet bekliyorlardı. Nöbet sırası Zübeyir Gündüzalp'la Bayram Yüksel'e gelmişti. Saat gecenin 02.30'unu gösteriyordu. Zübeyir Gündüzalp başı ucunda göz kırpmadan bekliyordu. Said Nursî, bir ara gözlerini açmış ve dudaklarından, zor anlaşılabilen bir kelime
dökülmüştü: "Gideceğiz..."
Bayram Yüksel, "Nereye gideceğizÜstadım?" deyince,
"Urfa'ya gideceğiz. Hazırlanın" cevabını almıştı.
Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp: "Üstad çok hararetlidir. Ateşinden
böyle söylüyor" der.
Sahur vakti, nöbeti Tahiri Mutlu ile Hüsnü Bayram devralır.
Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram'a, "Kardeşim, Üstad gideceğiz diyor" der.
Hüsnü Bayram, "Araba arızalı. Biraz tamire ihtiyacı var" cevabını
verir.
Durumu Bediüzzaman'a arz ederler. Beidüzzaman ise, "Başka bir arabaya
bakılsın. İki yüz lira verebiliriz. Hatta cübbemi de satabiliriz" der.
Sabahleyin talebeler arabayı hazırlamaya koyulurlar.
Bu esnada Bediüzzaman, başında bekleyen Tahiri Mutlu'yu da "Haydi sen
de git, onlara yardım et. Araba çabuk hazırlansın, tahammülüm yok"
diyerek yardıma gönderir.
Nihayet araba sabah saat 9'da hazırlandı. Bediüzzaman, sadık
hizmetkârlarının kolları arasında arabaya yerleştirildi. Bu arada ev
sahibesi Fıtnat Güngür Hanım: "Halinden belli idi. Ebedî mekânını
arıyordu" diyerek müşahedesini ifade etmiştir.
Hizmetkârı Zübeyir Gündüzalp arabaya binerken sorar:
"Üstadım! Urfa'ya gidiyoruz?"
"Evet..." diye ancak başıyla cevap verir. Konuşamayacak kadar
hastadır. Yanında üç talebesi vardı. Şoför Hüsnü Bayram, Bayram
Yüksel ve Zübeyir Gündüzalp... O gün, yani 20 Mart 1960 Pazar günü
saat 9'da Isparta'dan ayrılmalarıyla birlikte yağmur da başlamıştı...
Tahiri Mutlu nöbetçi olarak evde kalmıştı.
Her sabah kapıdan arabaya bakan vazifeli memur, bu sefer arabayı
göremeyince Tahiri Mutlu'ya sordu:
"Nereye gitti?"
"Bilmiyorum. Belki Eğridir taraflarına gitmiştir."
Tatmin olmayan memurlar:
"Gel seni emniyet müdürüne götüreceğiz" derler.
Emniyette sorgu, sual...
Bu esnada Bediüzzaman'ın arabası şiddetli yağmur altında süratle
Urfa'ya doğru yol almakta. Isparta'da ise telsiz, telefon işliyor.
Eğridir'den, Barla'dan, Emirdağ'dan gitmesi mümkün olan yerlerden
soruluyor. Fakat netice alamıyorlardı. Emniyet telâş içinde kalmıştı.
Arabanın tanınıp da geri döndürülmemeleri için, talebeleri plâkayı
çamurla kapatıp okunamayacak hale getirdiler. Böylece Eğridir'den
kimse görmeden geçtiler.
Şarkikaraağaç'da biraz dinlendiler. Bir taşın üzerinde öğle namazını
eda ettiler. Talebeleri Üstadın iyileşmesinden dolayı çok
sevinçliydiler. "Allah'a şükür Üstadımız iyi oldu" diyorlardı.
Üstad Konya'ya kadar evrad ve dualarını okudu.
Karapınar'a geldikleri zaman Bediüzzaman göz yaşları içinde
talebelerine şunları söyledi: "Evlâtlarım! Risale-i Nur dinsizlerin,
komünistlerin, masonların belini kırmıştır. Risale-i Nur daima
galiptir. Siz hiç merak etmeyiniz. Bunlar [siyasîler] beni
anlayamadılar. Bunlar benim şahsımı siyasete bulaştırmak istediler."
Gerek Merambağlar'da gerekse Ulukışla'da talebelerin hazırladıkları
iftar yemeğini yiyemedi. Ceyhan'da ise bir saat mola verdiler. Yol
kenarında teravih namazını kıldılar. Üstad ilk defa arabadan
çıkamadığı için yatsı namazını arabada kıldı.
Sabah namazını, Adana-Gaziantep arasındaki Amanosların "Nur Dağı"
tepesinde kıldılar. Bediüzzaman, yine namazını arabanın içinde eda etti.

Gaziantep'ten geçiyorlar
21 Mart Pazartesi sabahın erken saatlerinde Bediüzzaman Said Nursî
Gaziantep'e girdi. O günlerde hemen bütün Anadolu'da olduğu gibi,
Gaziantep'te de çamur yağıyordu. O sabah kalktıklarından her taraf
kırmızı bir çamur tabakasiyle kaplı idi. Âdeta gökyüzü kanlı göz
yaşları döküyordu.
Gaziantep eski postahane binasının önünde durdular. Arabadan inen
Bayram Yüksel, lokantadan çorba aldı ve Urfa yolunu sordu. Sonra da
Urfa'ya doğru sür'atle Antep'ten uzaklaştılar.
Halilürrahman'ın mânevî iklim ve ülkesine doğru yıldırım hızıyla yol
alan otomobilin arkasından bıraktığı toz, başta İstanbul, Ankara ve
Anadolu'nun birçok şehrini yer yer kapladı. Toz duman içinde günlerce
çamur yağdı Türkiye'ye... Doksan yaşındaki aziz zatın elvedasından
sema ağlıyordu. Evet, ehl-i imanın ölmesiyle semavat ve arz ağlarlar.

Son menzil Urfa'ya varış

Nihayet Bediüzzaman Said Nursî, 21 Mart Pazartesi günü saat 11'de
Urfa'ya girdi. On yıldır Urfa'da bulunan talebesi Abdullah Yeğin'in
kaldığı Kadıoğlu Camiine giderek onu da arabaya aldı. Ondan şehrin
temiz bir otelini sordular. Abdullah Yeğin'in tavsiyesi üzerine İpek
Palas Otelinin üçüncü katındaki 27 numaralı odaya yerleşti.
Bediüzzaman Said Nursî'nin Urfa'ya geldiğini işiten binlerce Urfalı,
sevinç ve heyecan içinde akın akın İpek Palas'ın önüne koşmuşlardı.
Urfalılar: "Üstadın geleceğini niçin bize önceden haber vermediniz?
Biz Üstadı merasimle karşılardık" diyorlardı. Yüzlerce Urfalı, otelde
Bediüzzaman'ı ziyaret etti; elini öptü ve duasını aldı.
Ertesi gün sabahleyin otele iki sivil geldi. Ve şoförü sordu: "Şoför
nerde? Hazırlanın gideceksiniz" dedi.
Az sonra da on-onbir polis memuru daha otelin etrafını sardı. Bir
kısmı da içeri girerek Bediüzzaman'a kararı tebliğ ettiler: "İçişleri
Bakanı Namık Gedik'in emri var. Derhal Isparta'ya dönmeniz lâzım!"
Ölüm döşeğinde hayatının son demlerini yaşayan Bediüzzaman Said
Nursî:
"Acaip!... Ben buraya gitmeye gelmedim. Ben belki de öleceğim. Siz
benim halimi görüyorsunuz. Siz beni müdâfaa edin" dedi.
Zübeyir Gündüzalp ile Hüsnü Bayram'ı emniyete celb ederler. Sorgu-
sual başlar:
"Niçin geldiniz buraya? Kimden izin aldınız?"
Zübeyir Gündüzalp şu cevabı verir: İslâmiyet güneş gibidir,
üflemekle sönmez. Gündüz gibidir. Göz yummakla gece olmaz. Gözünü
kapayan yalnız kendine gece yapar.
Münazarat'tan
"Biz Üstadımıza tabiyiz. Biz taş gibiyiz, camidiz. Üstad vurur, biz
yuvarlanır gideriz. O nereye derse biz o tarafa gideriz."
"Yaman Üstadınız var. Ona söyleyin, yukarıdan, vekâletten kat'i emir
var. Hemen Urfa'dan çıkacaksınız. Doğru geldiğiniz yere. Kendi
arabanızla gidemezseniz size ambulans vereceğiz."
"Efendim! Hastalığı şiddetlidir. Tekrar 24 saatlik yol zahmetine
katlanması imkânsız. Biz Üstadımıza müdahale edemeyiz. Zaten bitkin
bir haldedir."
"Buraya nasıl kalkıp geldi ise öyle de gidecek. Bizzat Vekil Bey'den
gelen emir kat'idir. Hemen Urfa'dan çıkacaksınız."
"Biz hiç müdahele edemeyiz. Siz gelin söyleyin. Durumu arzedin.
Bize 'Gidelim' derse biz de gideriz. Biz kendisine hiç bir şey
söyleyemeyiz. Sizin emrinizi de biz ona tebliğ edemeyiz."
Emniyet müdürü ve memurlar hiddetlenip, bağırıp çağırıyorlar:
"Ne demek öyle? Siz ona en küçük bir şey de mi söyleyemezsiniz?
"Evet efendim, söyleyemeyiz. Üstadımız ne derse harfiyyen onu
yaparız."
"Ben amirlerime bağlıyım. Derhal iki saat içinde burayı terk
edeceksiniz, doğru Isparta'ya gideceksiniz."
Bu arada otele bir doktor geliyor, fakat hastayı görmeksizin tekrar
çıkıp gidiyor.
Bu esnada Bediüzzaman'ın Urfa'dan çıkarılacağını haber alan Urfalılar
galeyana geliyor, çeşitli yerlere müracaat etmeye başlıyorlar. Durumu
haber alan D.P. İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu koşa koşa emniyete
geliyor ve emniyet müdürüne sertçe çıkışıyor:
"Ne oluyor? Eğer Bediüzzaman Hazretlerini buradan bir yere
çıkarırsanız, karşınızda beni bulursunuz. Bir kılına halel
gelmeyeceği gibi, buradan bir adım bile attıramazsınız. Bu bizim
misafirimizdir."
"Efendim, üstten, vekâletten emir var. Derhal geldiği yere dönecek."
"Nasıl döner yahu? Adamcağız şiddetli hasta, kıpırdanacak halde
değil. Çok muhterem bir zattır. Bu misafir olarak buraya gelmiş.
Tanrı misafiridir. Bu kadar tazyike lüzum yok."
"Efendim! Ankara'dan gelen emir çok şiddetlidir ve kat'idir. Derhal
dönmesi icab eder."
Hiddetlenen Hatipoğlu, tabancayı masaya dayar...
Bediüzzaman'ın Urfa'dan götürüleceğini haber alan beş-altı bin kişi
otelin önünde toplanır. Nur talebeleri bu durum karşısında
hastahaneye koşarlar. Baştabibe bir dilekçeyle müracaat ederler. Yola
devam edemeyecek olduğunu arz ile muayenesini isterler. Mehmet
Hatipoğlu, hükûmet doktorunu getirir. Bediüzzaman'ı muayene eden
doktor, talebelere: "Siz ne cesaretle buraya geldiniz. Kırk derece
ateşi var. Yarın 9'da gelin. Bu zâta heyet raporu verelim. Bu haliyle
bir yere gidemez" diye teminat verir.
Şahiner
Son dakikalar
(22 Mart 1960 Salı)
Nur talebeleri otelde sıra ile nöbet tutuyorlar. Otele gelen polisler
Bediüzzaman'ın arabasının anahtarını alıyorlar.
Emniyet amiri otele bizzat gelerek Bediüzzaman'la görüşmek istiyor.
Durum Bediüzzaman'a bildiriliyor. "Gelsinler" diyor. Emniyet amiri
geliyor. Emrin kat'i olduğunu, mutlaka Isparta'ya dönmesi
icabettiğini tebliğ ediyor. Bediüzzaman:
"Ben şimdi hayatımın son dakikalarını geçiriyorum. Ben gideceğim.
Belki de burada öleceğim. Siz benim suyumu hazırlamakla
mükellefsiniz. Amirinize bildiriniz" diyor.
Emniyet amiri ve polisler müteessir vaziyette oteli terk ederler.

O gün Urfa'dan Ankara'ya yüzlerce telgraf çekilir. Dernekler,
cemiyetler ve halk, telgraf... telgraf... Yüzlerce... "Nasıl olur da
Bediüzzaman'ı Urfa'dan çıkaracaksınız?" diye.
Bu arada Bediüzzaman'ı yüzlerce Urfalı sıra ile 27 numaralı odanın
önünde kuyruk olup ziyaret ediyor, elini öpüyor ve duasını alıyor.
Hayret! Bediüzzaman Said Nursî hiç bu kadar insanla görüşmezken
hepsini kabul ediyor. Hepsiyle vedalaşıyor. Gidecek... Ebedî âleme...
Rabbine kavuşacak.
O gün böylece geçti. Akşam oldu. Ortalığ derin bir sessizlik kapladı.
Talebeler herhangi bir taarruza karşı kapıyı içerden kilitlediler.
Nöbet sırası Bayram Yüksel'e gelmişti. Bediüzzaman'ın ateşi çok
yükselmiş, devamlı üzerinden yorganı atıyordu. Bayram Yüksel de
devamlı üzerini örtüyor ve bir siyanet meleği gibi Üstadına itina
gösteriyordu.
Sadık talebeleri, Üstad rahatsız olmasın diye ayaklarının ucuna
basarak dolaşıyorlardı. Artık Üstad da konuşmuyor, yalnız dudakları
kıpırdıyordu. Nuranî siması pırıl pırıl, ışıl ışıl parlamaktaydı.
Gece saat 02.30-03.00 sıralarında başı ucunda hizmetkârı Bayram
Yüksel, ellerini göğsüne koyuyor ve kendi kendine:
"Üstad biraz iyileşti, uykuya daldı... Elhamdülillâh, Üstad uyudu"
diyerek üstünü iyice örtüp, sobayı yakıyor.
Evet, Üstad Bediüzzaman dalmıştı. Hem de çok derinlere... Sonsuz
âlemlere... Takvim yaprakları 23 Mart 1960 Çarşambayı gösteriyordu.
H. 1379 Ramazanının 25'inci günü idi. Saat 03.00'ü gösteriyordu.
Sahur vakti Bediüzzaman'ın diğer talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü
Bayram ve Abdullah Yeğin de geldiler.
Artık sabah olmakta, yeni bir gün başlamaktaydı. Sabah namazı vakti
Urfa minarelerinde Ezan-ı Muhammedî okunuyordu.
Hizmetkârlar, Üstadın her zamanki gibi kalkmasını, "Sabah namazı
vakti girdi mi?" diye sormasını bekliyorlardı. Fakat, Üstad
kalkmıyor, namaz vaktini sormuyordu.

RUHUNA BİNLER FATİHA......

Yorum Gönder

Selamün Aleyküm [Selâmet Cevap],

Blogumuzda yayınladığımız dini içerikler hakkındaki düşünceleriniz bizim için önemlidir. Bu yazı hakkındaki görüşlerinizi aşağıdaki yorum formu aracılığıyla bizimle paylaşabilirsiniz.

Yorumlarınızı okuyup yanıtlamaya çalışacağız. Ancak, lütfen saygılı bir dil kullanmaya özen gösterin. Yorumlarda, herhangi bir dinî, siyasi veya etnik ayrımcılık yapılmasına izin verilmeyecektir.

Sitemizdeki diğer dini içerikler hakkındaki görüşlerinizi de bizimle paylaşabilirsiniz. Bizi takip etmeye devam edin ve katkılarınız için teşekkürler.

Allah'a emanet olun,

[Selâmet Cevap]

Dua ederiz dua bekleriz
Selam ile dua

Daha yeni Daha eski

Anında haberdar olmak için selamet cevap mobil uygulamasını indir

Anında haberdar olmak için selamet cevap mobil uygulamasını indir
İndirdin mi cansın güzel kardeşim