Erva binti Abdülmuttalib Rasûlullah Efendimizin halası... Oğlunun delâletiyle İslâmla şereflenen bir hanım sahâbî... Çocuğuna devamlı nasîhat eden, Rasûlullah’ın yanından ayrılmamasını tenbih eden, ona destek olmasını isteyen fazîletli bir anne!..O, Haşimoğullarına mensuptur. Annesi Fâtıma binti Amr b. Âiz’dir. Babası Abdülmuttalib’dir. Sevgili Peygamberimizin babası Abdullah ile ana-baba bir kardeştir. İslâm’ın ilk günlerini gören ve akrabalık gayretiyle Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimize destek olan bir hanımdır. O, Câhiliye döneminde Umeyr İbni Vehb ile evlendi. Ondan Tuleyb adında bir oğlu oldu. Tuleyb İslâm’ın ilk günlerinde Erkam’ın evinde İslâm’la şereflendi. Annesi Ervâ Hâtunun da müslüman olması için duâlar etti. Birgün annesiyle karşılıklı olarak tatlı tatlı sohbet etti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: “Bak anne! Ben müslüman oldum. Muhammed aleyhisselâma uydum. Ona teslim oldum.” dedi. Ervâ Hâtun da: “Hiç şüphesiz dayının oğlu, senin yardımına ve desteğine herkesten daha lâyıktır. Vallahi onu erkeklere karşı korumaya gücümüz yetseydi, her tecâvüzden korurduk.” dedi. Tuleyb annesinin bu yumuşak davranışının destek mânâsına geldiğini anladı. Ona daha nâzik davranmaya, sözlerine, hareketlerine daha önem vermeye çalıştı. Anneciğinin bir an önce küfür bataklığından kurtulmasını istiyordu. Bunun için zaman kolluyor, fırsat gözlüyordu. İslâmiyet gün geçtikçe Mekke’de yayılıyor ve müslümanlar çoğalıyordu. Mekke’nin ileri gelen gençleri Mus’ab, Muâz, Mikdat, Bilâl, Zübeyr ve Sa’d İbni Ebi Vakkas (r.anhüm) hep müslüman olmuşlardı. Halkın arasında cesâretiyle, kahramanlığıyla tanınan bileği bükülmez, korkusuz yiğit Hz. Hamza da İslâm’ın nûruna kavuşmuştu. Müslümanlar yeni yeni isimlerle, güç kazanmaya başlamıştı. Tuleyb (r.a) Ona İslâm’ın güzelliklerini anlattı. Gönlünü İslâm’a hazırladı. Şöyle dedi: “Anneciğim! Seni müslüman olmaktan ve Rasûlullah’a teslim olup ona uymaktan alıkoyan nedir? Bak kardeşin Hamza da müslüman oldu.” dedi. Ervâ Hâtun oğlunun bu merhametli nâzik davranışları karşısında dayanamadı. Gönlü ısındı ama teslim de olamadı. “Oğlum! Kardeşimin yaptıklarına bakıyorum. Sonra onlardan biri olacağım.” diyerek kadın sâfiyeti içinde bir cevap verdi. Tuleyb (r.a) annesinin İslâm’a hazır hâle geldiğini fakat vaktini beklediğini hissetti. Onu üzecek bir harekette bulunmadan arzusunu tekrar etti ve: “Öyle ise ey anneciğim! Sen Rasûlullah’a gidip kelime-i şehadet getirinceye kadar ben de Allah’a yalvarmağa devam edeceğim.” diyerek üzerine düşen hizmete, duâya devam etti. Oğlunun bu nazlı yakarışlarına, samimi davranışlarına ve gönlünün derinliklerinden gelen sevgisine dayanamayan Ervâ Hâtun bu engin şefkat ve edeb karşısında teslim oldu ve hemen kelime-i şehadet getirdi.
“Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın resûlüdür.” dedi. Ervâ Hâtun İslâm’la şereflendikten sonra yeğeni Hz. Muhammed (s.a)’e daha çok yardımcı oldu. Oğlunu Rasûlullah (s.a)’in yanından ayrılmaması için devamlı teşvik etti. İslâm’ın yayılması konusunda destek olmasını istedi. Birgün oğlu Tuleyb Ebû Cehil’in Efendimize hakaret ettiğini, sövüp saydığını duydu. Eline geçirdiği bir deve kemiği ile koşup gitti ve Ebû Cehil’in başını yardı. Ebû Cehil’in âvânesi Tuleyb’i tutup bağladılar. Dayısı Ebû Leheb yeğenini kurtardı. Sonra kızkardeşi Ervâ Hatun’un yanına geldi ve: “Tuleyb Muhammed için kendisini tehlikeye atıyor. Onun yaptıklarını görmüyor musun?” diyerek azarladı. Ervâ Hâtun gayet sâkin bir şekilde müşrik kardeşine şöyle cevap verdi: “Onun günlerinin en hayırlısı, hayatının en şerefli dönemi dayısının oğlu Muhammed’i koruduğu ve ona yardım ettiği günlerdir. O, Allah’tan hak ve gerçeği getirmiştir.” diyerek oğlunu desteklediğini ifade etti.
Ebû Leheb o güne kadar kızkardeşinin müslüman olduğunu bilmiyordu. Öfkeli bir şekilde ona: “Senin, baban Abdülmuttalib’in dinini bırakıp da Muhammed’e tâbi olduğuna şaşılır!” dedi. Ervâ Hâtun gayet sâkindi. Sabırlıydı. Ona merhamet ederek nasîhat ediyor ve şu teklifte bulunuyordu: “Kalk! Sen de kardeşinin oğlunun yanında bulun! Onunla beraber dur! Ona yardımcı ol! Ona destek ol! Onu savunucu ol! Eğer o gâlib gelir, onun dini üstün gelirse, sen iyi kimselerden olursun. Yoksa yeğeninin yüzünden suçlu ve kusurlu olursun.” dedi. Yeğeni Muhammed’e destek vermesini istedi. Fakat Ebû Leheb bu teklifi kabul etmedi. Bir türlü içindeki kin ve öfkeyi atamadı. Oradan ayrılıp giderken: “Onun getirdiği, sonradan ortaya çıkardığı din yüzünden bütün Arap topluluklarına karşı koymağa bizim gücümüz mü yeter.” dedi. Ervâ Hâtun hem Cahiliye döneminde hem İslâm’la şereflendikten sonra şeref ve fazîletiyle tanınan, kavminin ileri gelen hanımlardan biriydi. Şâir ruhlu olduğu için sözleriyle ve şiirleriyle Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizi ve müslümanları savunmaya gayret etmiştir.
“Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın resûlüdür.” dedi. Ervâ Hâtun İslâm’la şereflendikten sonra yeğeni Hz. Muhammed (s.a)’e daha çok yardımcı oldu. Oğlunu Rasûlullah (s.a)’in yanından ayrılmaması için devamlı teşvik etti. İslâm’ın yayılması konusunda destek olmasını istedi. Birgün oğlu Tuleyb Ebû Cehil’in Efendimize hakaret ettiğini, sövüp saydığını duydu. Eline geçirdiği bir deve kemiği ile koşup gitti ve Ebû Cehil’in başını yardı. Ebû Cehil’in âvânesi Tuleyb’i tutup bağladılar. Dayısı Ebû Leheb yeğenini kurtardı. Sonra kızkardeşi Ervâ Hatun’un yanına geldi ve: “Tuleyb Muhammed için kendisini tehlikeye atıyor. Onun yaptıklarını görmüyor musun?” diyerek azarladı. Ervâ Hâtun gayet sâkin bir şekilde müşrik kardeşine şöyle cevap verdi: “Onun günlerinin en hayırlısı, hayatının en şerefli dönemi dayısının oğlu Muhammed’i koruduğu ve ona yardım ettiği günlerdir. O, Allah’tan hak ve gerçeği getirmiştir.” diyerek oğlunu desteklediğini ifade etti.
Ebû Leheb o güne kadar kızkardeşinin müslüman olduğunu bilmiyordu. Öfkeli bir şekilde ona: “Senin, baban Abdülmuttalib’in dinini bırakıp da Muhammed’e tâbi olduğuna şaşılır!” dedi. Ervâ Hâtun gayet sâkindi. Sabırlıydı. Ona merhamet ederek nasîhat ediyor ve şu teklifte bulunuyordu: “Kalk! Sen de kardeşinin oğlunun yanında bulun! Onunla beraber dur! Ona yardımcı ol! Ona destek ol! Onu savunucu ol! Eğer o gâlib gelir, onun dini üstün gelirse, sen iyi kimselerden olursun. Yoksa yeğeninin yüzünden suçlu ve kusurlu olursun.” dedi. Yeğeni Muhammed’e destek vermesini istedi. Fakat Ebû Leheb bu teklifi kabul etmedi. Bir türlü içindeki kin ve öfkeyi atamadı. Oradan ayrılıp giderken: “Onun getirdiği, sonradan ortaya çıkardığı din yüzünden bütün Arap topluluklarına karşı koymağa bizim gücümüz mü yeter.” dedi. Ervâ Hâtun hem Cahiliye döneminde hem İslâm’la şereflendikten sonra şeref ve fazîletiyle tanınan, kavminin ileri gelen hanımlardan biriydi. Şâir ruhlu olduğu için sözleriyle ve şiirleriyle Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizi ve müslümanları savunmaya gayret etmiştir.
Konular:
Sahabeler